26 Şubat 2010 Cuma

Colette ve Ben

Bir anda kasabadaki bütün elektrikler kesildi. Balkona çıktım gecenin olabildiğine karanlığında doğayı dinliyorum. Karşıdaki adanın uzaktan gözüken ışıkları, yıldızlar ve aidiyetim dışında parlayan hiçbir şey yok. Dünyanın yuvarlaklığını fark ettiriyor gökyüzü. Deniz sanki daha yakın. Dağlar, ağaçlar dile gelmiş. Hava dingin. Bir köpeğin havlamasıyla doğanın muhabbetinden kopup içeriye giriyorum. Ve mumlar, onları seviyorum. Kahvemi ve sigaramı alıp bir köşeye oturduğumda müziğin de sustuğunu fark ediyorum. Az önce notaları çalışmıştım, bari müziği ben yapayım.
Henüz işin en başındayım. Do, re, mi, fa meğer C, D, E, F olarak da anılıyormuş. Aralarında en zor geleni kalın do (C). Bir türlü temiz ses elde edemiyorum. Harflere yüklenecek yeni manaları, aklımda kalsınlar diye büyük bir kâğıda yazıp karşıma astım. Notaların, portedeki çizgilerle ilişkisini anlayabilmem için de birkaç şema gerekecek. Duvarları bir süreliğine müziğin basit resimleri süsleyecek gibi gözüküyor.
Işıklar geldi ama mumları söndürmek içimden gelmiyor. Bilgisayar açılırken, tek çalabildiğim şarkıyı 7–8 kere baştan sona çaldım. Uzun zamandır bir gece içinde bu kadar sık elektrik kesilmiyordu. Açıldığı anda bilgisayar ve her türlü elektrik aksamı yeniden durdu. Tekrar döndüm köşeme kedimin yanına.
Hayret kedim kucağıma oturdu, genelde oturmaz. Aklı, fikri hep dışarıdadır, ama evini sever. Kapı zorlanıyormuş gibi bir ses duyarsanız, bu onun kapı çalışıdır. Genelde kendi halinde takılır. Bu akşam dışarı çıkma havasında değil, mayışık. Onu iyi tanıyorum, o da beni. Evde benim sahip olduğum hakların büyük bir bölümüne Colette de sahip. 6 yıldır beraberiz. Suyu benim bardağımdan içmeye bayılır. Varlığı beni hep mutlu eder. Yatakta ya ayakucumdadır ya da minik bir temasla yakınlarımda. Geceler hep onunla birlikte biter.

1 yorum: